Domatesin Bilgeliği – E.Berna KUTLUATA – Nisan 2014

Domates Seçme Ders Notlarından: “Domateslerin rengi önemlidir alırken. Alırken tercihen tarlada yetişmişini bulmalısın. Kırmızılığı yekpare olmalı. Sapı canlı ve taze, kokusu yerindeyse iyidir. Büyüklüğü cinsine bağlı, cinsini tanımalısın. Bazen büyükçeleri iyidir, bazen orta boyu. Çürüksüz, sulanmamış, zedelenmemiş olmalı. Bazen kasalarda satışa gelirken markete, pazara birinin sapı diğerini zedeler ve hatta deler öyleleri alınmamalı…”

Beni de alırlar diye ummuştum. Hala da derinde bir umudum var. Ne olmuş onun bunun azcık dokunmasından zedelendiysem. Kolaysa sen gir bu kasaya da zedelenmeden çık.

Dip dibe, üst üstesin. Kimi o kadar ağır ki tepende, eziyor işte seni. Yamacındaki caymış her şeyden salmış kendini. Suyu, seli senin üstünde, yapış yapış. Öyle kendini koruyacak kalın bir kabuğun da yok üstelik.

Ayrıca bu kasaya hamken girdiysen şanslısın aslında. Göz önüne çıkana kadar çevrendekiler düşünsün sertliği, sıkışmayı, sapınla baş etmeyi. Ama olgunsan başın belada demektir. Kimse “ Aaa bu arkadaş hakikaten olgunmuş, az kenarda duralım” demez.

Şu sap meselesini de açıklamak gerek. Öyle ya da böyle, dalından ayrıldıktan sonra bu sapın kalıcı olmayacağını bilmelisin. Kopacak.

Gelgelelim kopana kadar baş etmen gerek. İnsanları bilmem ama domatesler arasında sapına sahip çıkabileni pek yoktur. Zedeler, hırpalar, yetmedi sana ağır gelir. Ne kadar hamsan sapınla başın o kadar beladadır. Vazgeçemezsin geçmen gerektiğini bilmezsin. O gider sen kalanınla uğraşırsın olgunlaşmak o kadar da keyifli gelmiyor. Bildiğin ne varsa bıraka bıraka olgunlaşıyorsun. Baştan kabul etmelisin, kök, dal, yaprak değil meyvesin. Büyümek hepsinin, olgunlaşmak meyvenin işi.

Gelir biri alıverir seni, ‘ömrüm’ dediğin bir bakmışsın birinin kıymetine bağlanmış. O da yetmez bir başkasının ederini belirlemesine tahammül etmek gerekir. Kolay değildir. Tuhaf ama ederini belirleyenlerin sayısı arttıkça biçilen kıymet de artıyor. Artıyor da bu sefer fahiş bir kıymette görülmek var.

İşte benim umut sebebim de böyle bir kıymet belirleyendir. Görenlerin “Bu fiyata domates mi olur?! “ dediği bir kasanın mensubuydum. Hem öyle böyle değil! Saf toprakların, özgür dalların, güneşin parlak zamanında, suyun arısında meyveye durmuştuk. Toparlanıp göz önüne geldiğimizde herkes pek memnundu. Biz de onlardan memnun. Ederimiz bundan yüksekti, memnuniyet ve beklenti birlikte artıyor bazen. Birbirlerini gidermiyorlar oysa.

İnsan evladı benzer durumda hırçınlaşır belki ama bizde durum kaçınılmaz olarak bilgelik. Bir vakit sonra azıcık dokunulup bırakıldıktan,  oradan oraya taşındıktan, önden arkaya, o da yetmezse alta alındıktan sonra anlarsın ki matahlık, giderek idare ederliğe dönebiliyor. Ah! O ilk biçilen değer yok mu? İşte o umudun kaynağı! Ondan sebep, ne olursa olsun beklersin.

Biraz kalenderlik de sinse ruhuna, kendi tadını kendin bile bilmezken durmak tezgahta, kolay iş değildir. Zaten tezgahta tutulmak ayrı bir hikaye… İşte kalender, azıcık zedeli, ama her biri rengini güneşten almış domateslerin durumu böyledir. Biri de gelir alır diye bekler durursun. Ben de öyle bekliyorum. Kim bilir belki zedeyi umursamayan, niyeti zaten parçalayıp ezmek, ardından bekletmek olan bir ev kadını denk gelir. Ya da ne aldığını pek umursamayan, karısının  siparişinden sıkılmış bir koca. Ya da ne aldığını bilemeyen gençten biri. Ya da ofise alışveriş yapan ve aynı anda fırsattan istifade telefon konuşmaları yapan birinin dikkatsizliği aldırır. Nadiren bir çocuk eli kavrar sizi ve “ben bunu istiyorum” diye tutturur. Alınırsınız. Ederiniz ödenir. Güzel olanı, bilinmezlikten, aceleden ya da umursamazlıktan değil de bile, istene alınmaktır. Sizi gördüğünde tadınızı damağında hisseden bir lezzet ustası denk gelse… Kendi tadımızı bilmeyiz. Ama tadımızın artışını sağlayan şey önce güneşse, ardından istenerek ele alınmaktır, ondan eminiz. Yok, sanıldığı gibi kesilip, biçilmek, yenilmekten yana derdimiz, acımız, tasamız yok. Artık satılamazların arasına düşsek bile ziyan görülmektense birinin elini uzatmasını bekleriz.

Domates olmayı ben mi seçtim bilmiyorum ama domates olduğunuzda bir yığın seçim yapmak gerekebiliyor, bunu öğrendim. Üstelik seçimleriniz yavaş yavaş can buluyor. bir yaprağın altından çıkmak, yüzümüzü güneşe vermek, günlerimizi haftalarımızı alabilir.Bizi tek tek seçen ama kilo ile alan insanların dikkatine sunulmuş bir emek bizim hayatımız.

Buradayım. Biraz zedeli, ondan bundan sap dürtüğü yemiş. Azıcık ellenmiş seçilenlerin ardı sıra bırakılmış. Ederi etiket ile belirlenmiş bir bekleyişim var. Üstelik o etiketin değerini ancak etiketi okuyanların yüzünden anlayabileceğim ama tam olarak asla bilemeyeceğim bir alışveriş dünyasında, güneşin olgunlaştırdığı bir meyve olarak beklemedeyim.

Önceleri bakıp bakıp alınamayan, sonraları beğenilmeyen olmak domatesi bile bilgeleştirebilir, inamıyorsan bir dahaki sefere dikkatli bakıver eline alıp da beğenmediklerine, görürsün.

Domateslerin bilgeliği ayrı, kısmeti ayrı.

Kısmet…

Yorum yazabilirsiniz

Yazar hakkında: Elif Berna KUTLUATA

Elif Berna KUTLUATA
SONSUZ SEÇENEK
BİR DERDİM VAR: KURBAĞALARDAN NASIL İNCİ YAPILIR?