Özgürlük ve özgürleşmek konusunda ukalalık yapmaya karar verip, kendime “Özgürleşme nedir?” diye sorduğumda, aklıma önce Nil Karaibrahimgil, Yiğit Özşener ve Tarkan’ın rol aldığı, “Özgür Kız” temalı telefon kartı reklam filmi geldi (1). Reklamdaki mesaj aslında çok basitti; “Telefonla konuşmana engel yoksa özgürsün”. Şöyle bir gizli mesaj da vardı, bence; “Oğlanla bir araya gelmene de gerek yok, çünkü ona kavuştuğunda özgürlük biter…”

Hatırlarsan Nil Karaibrahimgil, “Nil Dünyası” adlı ilk albümünde zor bir şeyi başarmış, ezberlere ve batı müziğinin dayattığı yedi nota ve beş yarım sesten oluşan armoniye inat, yani “sesini özgürleştirerek”, şarkılarda “koma” kullanmıştı da “sesi perdesiz” denmişti.

Ama özgürleşme, telefon etmek değilmiş…

Seksenli yılların bunalımlı günlerinde “Özgürlük” denince, Zülfü Livaneli’nin harika şarkısı akla gelirdi; Paul Eluard’ın şiirine güzel bir beste; (2)

Okulda defterime, sırama, ağaçlara yazarım adını
Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara yazarım adını
Yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, kralların tacına
En güzel gecelere, günün ak ekmeğine yazarım adını
Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına
Gölgede değirmene yazarım
Uyanmış patikaya, serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara adını;
Ey özgürlük!

Kapımın eşiğine, kabıma kacağıma, içindeki aleve
Canların oyununa, uyanık dudaklara yazarım adını
Yıkılmış evlerime, sönmüş fenerlerime, derdimin duvarına
Arzu duymaz yokluğa, çırçıplak yalnızlığa yazarım adını
Geri gelen sağlığa, geçen her tehlikeye
Yazarım ben adını, yazarım
Bir sözün coşkusuyla dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum, haykırmaya;
Ey özgürlük!

Ama özgürleşme, her yere özgürlük yazmak da değilmiş…

Hırçın/huysuz şair Ece Ayhan, şiirlerindeki “Kaçıp Kurtulma İsteği/Özgürleşememe Sorunu” ile tanınırdı. Türk edebiyatında gerçek bir ütopyanın bulunmamasından da şikâyetçi olan Ece “Bey”, “Kurtulamayan” şiirinde “geçmiş”ten, “şimdi”den ve “bura”dan hoşnutsuzluğunu ve özgürleşebilmek için bunların tüm bileşenlerinden “çıkma”, “kurtulma” isteğini açıkça ifade ediyor; (3)

Sen kader ağacı değilsin -nedeni bu
Tutkularına bırak kendini
Bir soluk var yaşıyor uzak uzak
Bu daha ölmemişsin demektir

Önce bitir bu şarkıyı
Bir bardak doldur mavi
– Hiçbiri açmıyor mu seni –
Ve git bu gelmediğin yere
Kurtulamayan – nedeni bu.

Ama özgürleşme, kaçmak, kurtulmak değilmiş…

Özgürlük bir kuşun, uçmak zorunda değilken uçabilmesi, uçacağı anı kendisinin belirlemesi gibi.  Kenan Doğulu “İhtimal” adlı, bence 2016 yılının en güzel bestesini, “Bir cesur adım, biraz da umudun olsun” dedikten sonra, “Uçmaya hazır bir çift de kanadın olsun” diye bitiriyor (4). Kanat benim değil mi? İstediğim zaman uçarım… Gel bunu bir de kafestekine anlat… Özdemir Asaf “Epigram” şiirinde özgürlüğün, ancak özgür değilken anlaşılabileceğini iddia ediyor; (5)

Aşk, varlığında, yokluğunda belli olur.
Egemenlik, varlığında, yokluğunda belli olur.
Bir özgürlük var, sularca, havalarca olağan
Varlığında değil, yokluğunda belli olur.

Ama özgürleşme, özgürlük peşinde koşmak da değilmiş…

Sanal âlemde, özgürleşme için “Yüzleş – Kucaklaş – Özgürleş” formülünü öneren paylaşımlar var. Zihnin, acı çekmemek adına olumsuzlukları unutmayı seçtiğini ve bunun, bastırılan eksiklik duygusuyla birlikte mutsuzluğun kaynağı olduğunu söyleyip, “bunlarla yüzleşir ve kendimizi bu olumsuzluklarla birlikte kabul edersek özgürleşir, mutlu oluruz” diyorlar (6). Kendilerine “yüzleştim ama özgürleşemedim” diye yakınan ve yüzleşmesinden önceki halinden daha fazla acı içinde olduğunu söyleyenlere de, küçük bir noktayı kaçırdığını söylüyorlar: “kucaklaşmak”…

Çoğumuz sanıyormuşuz ki; yüzleşmek eşittir özgürleşmek. Maalesef durum bu değilmiş. Yüzleştiğimiz an, aslında kör noktamızı farkına vardığımız anmış. Bu noktada takılır kalırsak kendimizi bugün, düne göre daha da kötü hissedermişiz. Bile bile böyle yaşamaya devam etmenin verdiği ilave mutsuzlukmuş bu. Sürecin ikinci aşamasına, yani “kucaklaş” kısmına geçmediğimiz sürece Araf’ta kalırmışız. Kucaklaşmak, bizi en çok zorlayan aşamaymış. Çünkü içten bir kucaklaşma için öncelikle sevgiye, anlayışa, duygudaşlığa, alçakgönüllü davranmaya ihtiyacımız varmış. Kime karşı? Kendimize karşı!

Ama özgürleşme, bir başkasının özgürlük vermesi değilmiş…

Bir de “Duygusal Özgürleşme Teknikleri / Emotional Freedom Techniques” var. EFT kısaltması “sen havaleyi yap, özgürleş” der gibi… Enerji sistemindeki “blokajları” kaldırıp, bunların yol açtığı acı, kızgınlık, endişe, stres, öfke, korku ve özlem gibi olumsuz duyguları azalttığı iddia edilen bu enerji psikolojisi tekniğinde, olumlama cümleleriyle nokta vuruşlar ön plana çıkıyor (7). Ben de, “Benim teknem 13 metre olacak” olumlama cümlesini her yemekten önce üç kere söylüyorum; enerji (rüzgâr?) açılır açılmaz seni de dolaşmaya davet edeceğim…

Aslında Sertap Erener daha basit bir formül vermiş; “Kime Diyorum?” (8) şarkısının “Bir gülüşte sildin o eski yaramın izlerini” dizesinde, zihindeki engelleri kaldırmak için bir gülüşün yeterli olacağını söylüyor. Haksız da değil; yürekte yaralar açan bağımlılıklardan kurtulup, yeni gülüşlere yelken açmak mutluluk getirmez mi?

Ama özgürlük, yeni bağlar kurmak için eskisini çözmek değilmiş…

Hatta bazıları, bağları koparmak şöyle dursun, pranga gibi boynuna takmak istiyor. Özgürlüğe övgüler düzen Zülfü Livaneli, sözlerini Sezen Aksu ile birlikte yazdığı “Belalım” bestesinde aşkı her şeyin önüne koyuyor, belki de özgürlüğün, bir umut peşinde aşkla koşarken, bağlanarak da yaşanabileceğini söylüyor; (9)

Uçurum uçurum gözlerine baktığım sensin
Prangalarca boynuma taktığım sensin
Dağ gölleri gibi gibi hasret çektiğim
Her gece uyku diye yattığım sensin

Yanarım yanarım tutuşur
Yanarım kavurur ateşim
Seni de beni de belalım

Ama özgürleşme, aşk ateşinde yanmak da değilmiş…

Hiç çevrendeki bazı insanların yalnızca kendilerini düşünerek yaşadıkları, bencil oldukları duygusuna kapıldın mı? Özgür ve kişilik sahibi olmakla bencillik çok karıştırılır birbiriyle. Hayatı başkalarının belirlediği kalıplarda değil de kendi istediğin gibi, özgürce yaşamak, diğerlerini görmezden gelmek değildir.

Bencil, çıkarcı, hep kendine isteyen insanlar, sanılanın aksine,  diğerlerinin ona baktığında görmesini istediği şeylerin peşinde koşar, kendi isteklerinin değil. Kendine ait dünya yetersizliklerle doluysa, güçlü görünmek, insanları etkilemek, fark edilir olmak için uğraşır durur. Zaman tükendiğinde yaptığı yanlışlığı fark eder, ama iş işten geçmiş, ruhunu pişmanlıklar sarmış olur.

Yine spritüel konularda uzman olduğu söylenen, Bronnie Ware adlı emekli hemşire hanımefendi, “Ölmeden Önceki En Büyük Beş Pişmanlık” kitabında, “hastaları” üzerinde yaptığı araştırmanın ilginç sonuçlarını aktarmış (10). Sondan başa;

5. Keşke daha mutlu olmama izin verseydim.
4. Keşke arkadaşlarımla iletişimimi sürdürseydim.
3. Keşke duygularımı ifade edecek kadar cesur olsaydım.
2. Keşke o kadar çok çalışmasaydım.

Ve sıkı dur:

1. Keşke başkalarının benden bekledikleri yerine, kendi istediğim hayatı yaşayacak cesaretim olsaydı.

Ama özgürleşme, kendi istediğin hayatı yaşamak değilmiş…

Bir de, topu topu 24 yıllık yaşamındaki “özgürleşme” öyküsü, Sean Penn’in yönetmenliğini yaptığı “Özgürlük Yolu (Into the Wild)” (11) filmiyle sinemaya aktarılan Christopher McCandless var ki, “Allah akıl fikir versin” dedirtiyor;

Jack London’un “Beyaz Diş”, “Vahşetin Çağrısı” gibi romanlarında ballandıra ballandıra anlattığı Alaska maceralarından etkilenen bir “özgür ruh”muş, Christopher. Yüksek lisans eğitimi için kendisine verilen 25.000 Amerikan Doları’nı bir açlıkla savaş vakfına bağışlamış (ki bu övgüye değer), ailesini, arkadaşlarını, kısaca yaşadığı toplumu terk ederek (ki bu da bir derece kabul edilebilir) vahşi doğada özgürleşmeyi seçmiş (ki bu en hafif deyimiyle acemilik).

Kahramanımız yanına yalnızca 4-5 kilo pirinç, bir yarı otomatik tüfek, yerel bitkiler hakkında bilgi veren birkaç kitap ve birkaç kamp donanımı almış. Son anına kadar günlüğüne işlediği macerası yaklaşık dört ay sürmüş ve nehirlerin yükselmesi nedeniyle mahsur kaldığı ıssız yerde, aç kalıp yediği zehirli böğürtlenle hayata “özgür” olarak veda etmiş.

Aslında Nazım Hikmet en güzelini söylemiş; (12)

Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.

Ama özgürleşme, tek başına yol almak ya da yalnız kalmak da değilmiş…

İşin içinden çıkamadım; biliyorsan sen söyle! Özgürleşmenin ne olduğunu anladığım an ben de özgürleşeceğim. Her şeyin, “bana” değil, “benden” serbest olduğu o an için Cemal Süreya’nın koyduğu “Tek Yasak” var; (13)

Özgürlüğün geldiği gün
O gün ölmek yasak!

“Her türlü şekil ve ismin ötesine geçenler, gerçek özgürlük ve mutluluğu bulurlar” (14)

Nedim Birol Yürüten,
Ankara, 2016-2020

Alıntılar:

  1. Turkcell Hazırkart, “Ben Özgürüm”, Youtube (Nil Karaibrahimgil, Yiğit Özşener, Tarkan) http://www.youtube.com/watch?v=sUJldE0oGV8
  2. Livaneli, Zülfü, “Özgürlük”, “Ada”, Art Müzik, 1983
  3. Kul, Erdoğan, “Ece Ayhan’ın Şiirleri Üzerine Bir Araştırma”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007
  4. Doğulu, Kenan, “İhtimal”, “İhtimaller”, Doğulu Productions, 2016
  5. Asaf, Özdemir, “Epigram”, “Çiçek Senfonisi”, Yapı Kredi Yayınları, 2008
  6. Gün, Nil, Koç, Saim, “Yüzleş Kucaklaş Özgürleş”, Kuraldışı Eğitim, http://egitim.kuraldisi.com/egitimler-workshoplar/yuzles-kucaklas-ozgurles/
  7. Gödeş, Mustafa, “EFT Duygusal Özgürleşme Tekniği”, Psikoterapist.com, http://www.psikoterapist.com.tr/makaledetay-56-eft-emotional-freedom-techniques-duygusal-ozgurlesme-teknigi.html
  8. Erener, Sertap, “Kime Diyorum?”, “Kırık Kalpler Albümü”, GNL Entertainment-Doğan Music Company, 2016
  9. Aksu, Sezen, Livaneli Zülfü, “Belalım”, Sezen Aksu Söylüyor”, Fono Müzik, 1990
  10. Ware, Bronnie, “Ölmeden Önceki En Büyük Beş Pişmanlık (Top Five Regrets of the Dying)”, Hürriyet.com, 2012, http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/saglik/olum-dosegindeki-en-buyuk-5-pismanlik-19813676
  11. Penn, Sean, “Özgürlük Yolu (Into the Wild)”, Paramount Vantage, 2007
  12. Ran, Nazım Hikmet, Özdeyiş.net, http://www.ozdeyis.net/yalnizlik-insana-cok-sey-ogretirmis-ama-sen-gitme-ben-cahil-kalayim-nazim-hikmet/
  13. Süreya, Cemal, “Tek Yasak”, Şiir.gen.tr, http://www.siir.gen.tr/siir/c/cemal_sureya/tek_yasak.htm
  14. Güven, Mualla Sevim, “Güvenle Yolculuk”, İnsanlık Güneşi Vakfı Yayınları, 2008

Yorum yazabilirsiniz

Yazar hakkında: Nedim Birol YÜRÜTEN

Nedim Birol YÜRÜTEN
TBMM'nin 100. YILI KUTLU OLSUN
19 Mayıs Kutlu Olsun...