Bilgelik Güneşi Derneği (BGD) ve İnsanlık Güneşi Vakfı (İGV)
ortak çalışma alanı Bilgelik Okulu faaliyetlerinden olan
‘Ortak Değerler Atölyesi’nin bir çalışmasıdır.

Her birimiz içimizdeki değer’le, insan olmanın, var olmanın değer’iyle dünyaya geliriz. İnsan ‘değer’in bizatihi kendisidir. Değer öz’günlüğümüzdür; bütünün her birimizin içinde keşfedilmeyi ve ortaya çıkartılarak gerçekleşmeyi bekleyen parçasıdır. Kendi özgünlüğünü kavrayabilen, bütünün farkındalığına erişmeye başlar. Bu aslında hem kendindeki gerçeğe değ’ebilmek hem de bütünün içindeki özgün yerini ve sorumluluğunu bulabilmektir. Kendi gerçeğine değ’ebilen her bir parça gün gelir bütünü, kendi nispetince daha bütün kılar.

Kendi öz değerinin farkına varabilen insan, potansiyel olarak taşıdığı çoklu değerleri de uyandırabilmeyi başarabilir. Değerler, bizim onları fark ederek duymamızı, ilişki ve eylemlerimizde yaşamamızı, çevremize yansıtarak insanlığa mal etmemizi, yani potansiyel olan değerleri yaşanan değerlere dönüştürmemizi ister. Bu insan olmanın temel sorumluluğudur.

İnsan çoklu seçenekler ve durumlar içinde hedef, amaç ve planlarını gerçekleştirmek için eylemlerini düzenlemesine ve önemine göre sıralamasına hizmet eden bir araca ihtiyaç duyar. Bu araç kendisinde var olan değer’(ler)i duymasını sağlayan değer duyusudur.

Değer duyusu ile insan bilincinin gelişiminin doğru orantılı olduğunu söyleyebiliriz. Değer duyusu ile bilinç ilişkisini sentezlediğimizde karşımıza aşağıdaki grafikteki gibi bir etkileşim ağı ortaya çıkar.

Değer duyumuz, düşünce ve eylemlerimizin arkasındaki temel dinamikleri ve bunların arasındaki farkı fark etmemiz konusunda bizlere ipucu verir. Değer duyumuzla ilgili aşamalara geçmeden önce, değer yargısı kendini ‘değer atfetme (bireysel)’ ve ‘değer biçme (toplumsal)’ şeklinde iki şekilde yansıtır.

İlk aşamada ‘bireysel değer yargılarımızı’ ‘değer’ zanneder, ilişkide olduğumuz her şeyi değer’lendirirken kendi öz değerini dikkate almadan onunla ilgili beklenti, çıkar, ihtiyaç ya da isteğimiz doğrultusunda ‘değer atfederiz’. Bunlar ‘araç değer’lerdir. Bu aşamadayken ‘ben bilincimiz’ devrededir, eylemlerimiz ise sadece kendimize hizmet eder.

İkinci aşamada ise içinde bulunduğumuz grup ya da toplumdan kaynaklanan ‘biz bilinci’ ortaya çıkar. Bu aşamada ise, ‘toplumsal değer yargılarımızı’ ‘değer’ zanneder, ilişkide olduğumuz her şeyi değer’lendirirken kendi öz değerini dikkate almadan bu kez içinde bulunduğumuz grubun ya da toplumun zamanla otomatik hale gelen norm, moda, kural, gelenek ve görenekleri doğrultusunda ‘değer biçeriz’. Bunlar ise ‘davranış değeri’leridir. Bu aşamadayken ‘biz bilincimiz’ devrededir, eylemlerimiz ise sadece içinde bulunduğumuz gruba ya da topluma hizmet eder.

Bireysel (değer atfetme) ve toplumsal (değer biçme) değer yargıları zaman zaman birbirine karışır, ayırt edilmesi gittikçe zorlaşır. Değer yargılarımız, ister bireysel isterse toplumsal olsun, adı üstünde yargılar içerir, koşulludur, karşıtlıklardan beslenir, otomatiktir. Etki-tepki mekanizmasının bulunduğu ilişki ve eylemlerde sıkça görülür. Bu iki bilinç düzeyinde, ne kendi öz değerimizden haberimiz vardır, ne de potansiyel değerlerimizi duyabilecek halde oluruz. Bu aşamalarda doğru değer’lendirme yapmamız da çok zordur. Değer duyusunun henüz gelişmemiş olduğu bu iki aşamada insan özgürlükle tanışmamıştır. Olaylara, durumlara, kişilere, toplumsal kabul ve inançlara bağımlıdır.

İnsan kişisel istek, ihtiyaç, çıkar ve beklentilerinden, içinde bulunduğu toplumun güncellenmeyen, otomatik gelenek, görenek, norm, örf, adet ve modalarından bağımsızlaşmadan özgür olamaz, özgür eylemde bulunamaz. Hem kendimizin hem de içinde bulunduğumuz toplumun özgünlüğünü anlamak, ortaya çıkarabilmek ve ondan gerçekten yararlanabilmek için bilincimizi geliştirerek devreye sokmamız ve bütünün gözüyle bakıp, tüm değer yargılarımızı kapsayarak onları aşmamız gerekir. Ancak bu değer yargılarının tesirlerinden bağımsızlaştığımızda özgürleşmiş olur ve öz değerimizden beslenmeye başlarız.

Bunun için kişinin öncelikle kendi düşünce ve eylemlerinin arkasında hangi değer grubunun var olduğunu fark etmesi, kendisini öyle hareket etmeye yönlendiren temel motifleri sorgulaması ve onların kendi üzerindeki etkisinden bağımsızlaşması gerekir. Genel anlamıyla ilk aşamalarda zor olan bu süreç bilincimizi geliştirdikçe gittikçe kolaylaşır ve sürece yönelik farkındalığımız artar. Sonuç olarak; içinde bulunduğumuz ve içimizde yaşattığımız değer yargılarından bağımsızlaştığımızda özgür olur ve ancak o zaman değer(ler)i duymaya, görmeye başlarız. Böylece bu farkındalık içinde düşünür, sorumluluk alır ve eylemde bulunuruz. Bu da değer duyusunun üçüncü aşamasıdır.

Doğru değer’lendirme yapabilmek için insanı kendi başına
değer taşıyan bir varlık olarak görmek gerekir.

Kişinin değer duyusu ‘değer’ boyutuna ulaştığında insan, doğa, çevre ve gelecek nesilleri de kapsayan ‘hepimiz bilincine’ ulaşır. O zaman doğru değer’lendirmeler yapar, değerli ve bağımsız eylemler içinde bulunur. Bu sayede yapılan eylem veya ortaya koyulan eserler, insanın içinde var olan sonsuz potansiyellerin uyanmasına alan açar.

‘İnsanda düşünme, gözleme, algılama, öğrenme eylemlerinin arkasında yüksek değerler varsa özgür, öz-erk, yani bağımsızdır. İnsan hangi değer grubunun yönetimindeyse potansiyel ve olanak olan özgürlüğün derecesi farklı olur.’

Prof. Dr. Takıyettin Mengüşoğlu

Sevgi, saygı, bilgi, sorumluluk, barış, hak, adalet, güven gibi yüksek değerlerin devreye girmesiyle birlikte insanda potansiyel olarak var olan özgürlük ve bağımsızlık ortaya çıkmaya başlar. Farkındalıkla bakabildiğimizde değer yargıları ilerlememiz için bizlere ipuçları verir, hizmet eder. Bu bakış açısıyla tüm bilinç düzeyleri bizi ‘bütünlük bilincine’ ulaştıran birer basamağa dönüşür. Bu yolculuğun ekseni ‘özgürlük ve bağımsızlık’, en önemli aşaması ise ‘bütünlük bilinci’dir.

Bu bilinç düzeyinde dahi her an doğru değer’lendirmeler yaptığımızı savunamayız. Hayat da, insan da dinamik süreçlerdir. İçinde bulunduğumuz koşullara bağlı olarak hem kendimize hem de çevremize yanılma payı bırakmamız büyük resmi, yani ’bütünü’ daha iyi görebilmemiz için önemlidir ve yeni farkındalıklara alan açar. Bu sayede insan ‘bütünlük bilincini’ diri tutar ve buna göre kendine, içinde yaşadığı topluma ve nihayetinde insanlığa karşı sorumluluk bilincini geliştirmiş olur.

Hepimizin içinde olduğu, sınırlarını bilmediğimiz ama hissedebildiğimiz ‘bütünlük bilincine’ uyanan varlığın bizatihi kendisi öz değer’dir. Değerlerin kaynağına ulaşmış, değerler onda erimiş, varlığının bir parçası haline dönüşmüştür. Yaşadığı ve yaşattığı bu hal ile insanın da kendi değerini görmesi, anlaması ve ilerlemesine örnek olur, hizmet eder. Bu varlık artık ‘bütünlük bilincine’ ve bundan kaynaklanan ‘vazife bilinci’ne ulaşmıştır. Bu vazife bilinciyle tüm değerlerin insanlıkta yaşanır olmasına bütün varlığıyla hizmet eder.

Değer insana hâl olmadan, insanlığa mal olmaz…

Değer, insanın kendinde (özde) var olanı idrak edip ortaya çıkarması (duyması), ilişkileri yoluyla sürekli ve tutarlı bir biçimde yaşayarak içselleştirmesi (yaşaması), topluma yansıtarak tüm insanlığa mal olmasıyla (yansıtma), yaşanan değer haline gelir.


Tülay EROL, Temmuz 2022


TEŞEKKÜR:

Bilgelik Güneşi Derneği ve İnsanlık Güneşi Vakfı’nın ortak çalışma alanı olan Bilgelik Okulu faaliyetlerinden ‘Ortak Değerler Atölyesi’ bünyesinde yapılan çalışmalarda aşağıdaki referans bölümünde belirtilen kaynaklardan yararlanılmıştır. Bu kaynaklar nedeniyle Sn. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, hocası Sn. Prof. Dr. Takıyettin Mengüşoğlu ve Sn. Prof. Dr. Ali Akar’a çok teşekkür ederiz.

2003 yılında Bilgelik Güneşi Derneği ve İnsanlık Güneşi Vakfı’nın tüm üye ve katılımcılarının katkılarıyla ‘kurumun ortak değerleri’ çalışılmış, 2006 ve 2007 yıllarında söz konusu çalışma güncellenerek nihai halini almıştır. Aynı dönemde Saygıdeğer Prof. Dr. İoanna Kuçuradi kurumumuzda yaptığı söyleşilerle bizlere yeni ufuklar kazandırmıştır. Kurumun ortak değerlerini yeniden keşfetmek, anlamak, anlamlandırmak ve hayata geçirmek için yapılan atölye çalışmalarında, Sn. Kuçuradi’nin yaşamı, kitapları, söyleşileri, aklımızı, gönlümüzü aydınlatmakta ve bizlere hala esin kaynağı olmaktadır.

İnsan odaklı, dünyanın insana daha yakışır olmasına katkı sağlayan felsefi yaklaşımı, tek ortak kimliğin insan olduğuna dair insanlık anlayışı, ortak değerler atölyesi çalışmalarımıza örnek olmakta ve bizlere rehberlik etmeye devam etmektedir. Kendisinin öğrencisi olmaktan onur duyuyoruz.

Sonsuz teşekkürlerimizle,
İnsanlık Güneşi Vakfı – Ortak Değerler Atölyesi


KAYNAKÇA:

  • Bilgelik Güneşi Derneği (BGD) ve İnsanlık Güneşi Vakfı (İGV)’nın ortak projesi olan İnsanlık Üniversitesi Kütüphanesi ve arşivinden yararlanılmıştır.
  • Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 2020.
  • Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Uludağ Konuşmaları, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 2019.
  • Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Etik, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 2018.
  • Prof. Dr. Takıyettin Mengüşoğlu, İnsan Felsefesi, Remzi Kitabevi, 1988.
  • Prof. Dr. Ali Akar, Düşünen Türkçe, Ötüken Yayınları, 2020.


SUNUMDAN:

Değer duyumuzu nasıl geliştirebiliriz ya da geliştirip geliştirmediğimizi nasıl anlayabiliriz? sorularına cevap verebilmek için aşağıdaki soruları sürekli aklımızda tutmamız önemlidir.

  • Düşünce ve eylemlerimiz karşıtlık, ayrıştırma, çatışma mı içeriyor, yoksa birleştirici ve bütünleştirici mi?
  • Tüm düşünce ve eylem süreçlerimizde ‘İNSAN olmayı’ amaç olarak görebiliyor muyuz?
  • Günlük yaşamda sıradan, basit olarak gördüğümüz eylemlerimizde değer(ler)i koruyor muyuz, yoksa tüketiyor muyuz?
  • İnsanı ‘var oluşu’ dışında, kişilik, kimlik (din, dil, ırk, cinsiyet vb.), rollerine göre yargılayıp, ezbere, koşullu ve karşıtlıklar içeren bir şekilde mi değerlendiriyoruz?
  • Eylemlerimiz tepkisel mi, yoksa daha büyük bir bütünlüğün bilinciyle mi cevap veriyoruz?
  • Tüm varlıklara değer yargılarından bağımsızlaşıp özgürleşmiş olarak, yargısız ve koşulsuz şekilde bakabiliyor muyuz?
  • Düşünce ve eylemlerimizin -yaşamın- sorumluluğunu ne kadar alabiliyoruz?
  • Her düşünce ve eylemimizin bütünü etkilediğinin farkındalığıyla hareket edebiliyor muyuz?
  • Hangi düşünce ve eylemimizde hangi bütünlüğün hizmetindeyiz, bunu fark edebiliyor muyuz?
  • Kendi bütünlüğümüzü ve birliğimizi inşa etmeyi bir kenara bırakıp, değer yargılarından beslenen bir birlik anlayışına mı hizmet ediyoruz?