Bir başkasına ait bir hayatı izler gibi izliyor insan benim dediği hayatı. Yaşamın gereksinimleri ve dinamikleri mitolojinin güzel kızları Sirenler gibi seni SEN’den alıkoyup hep orda tutmak isterken; yolda olmak ve olayların biraz dışından, bir mesafeden bakmak (hatta bakmamak bile) kurtarıyor seni o büyülü seslerin esaretinden. Işık tutuyor bir süredir gölgede kalmış ipuçlarına.
Günlük hayatın kaygıları ve telaşları barındıran zihinsel süreçlerden ve büründüğün rollerden bir süreliğine uzak kalmak ve gittiğin yerde gördüğün her şeyi ilk kez görüyor gibi olmak, kim olduğunun önemi kalmadığı zaman ve mekanda düşünmeksizin sadece VAROLMAK, AN’a, OL’ana odaklanmak için doğal bir fırsat sunuyor ve O AN kapılarını açıyor GERÇEĞE.
Ve Sen o an Gerçeğin penceresinden bakıyorsun kendine. Bu bakış, bir hizalanma adeta senle SEN arasında. Sancısız değil bu gerçekten bakış. Belki veda zamanı eski rüyalara, eski sana. Yolu gözden kaçırmışım bir süredir diyorsun belki de … Ya da yönümü şaşırmışım azıcık. Hayatın sunduğu ipuçlarını tutamamışım, bir süredir. Belki de şükrediyorsun hala yolda olduğuna ve aldığın YOL’a. Ve BİRLİKte yol aldıklarının varlığına.
Yaptığın her yolculuk seni sana katıyor adeta. Yolculuk sanki sisleri dağıtıyor kendiliğinden ve daha görünür oluyor ÖZ olan, sana ÖZ’EL olan. Görünür olana (ve hatta yine de görünmez olana) sadakat ise bir yolculuğun sona ermesiyle başlıyor adeta.
Ve şimdi yine, yeniden sen ve SEN başbaşasın tercihlerinle ve yeni kendinle. Bir gün TEK ve BİR oluncaya kadar sürecek bu kendine yolculuk belli ki. Uzaklaşma ihtiyacından bağımsızlaşıncaya, zamandan ve mekandan münezzeh her yerde ve her zaman sen ve sen değil de sadece SEN oluncaya kadar.
Sonrası yeni YOLlar, yeni YOLCULUKlar…
Özlem KAYA
Ocak 2019