GİRİŞ

“Bir sır daha var çözdüklerimizden başka
Bir ışık daha var bu ışıklardan başka
Hiç bir yaptığınla yetinme geç öteye
Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka”
Ömer Hayyam 

Neredeyse insanlık var olduğundan bu yana kendini, çevresini, dünyayı, hayatı anlamaya, anlamlandırmaya, yorumlamaya çalışıyor insan. Sorular soruyor, ulaştığı yanıtları anlamaya, bütün içindeki yerini görmeye, yorumlamaya ve türeyen yeni sorular sormaya çabalıyor. Bu anlama çabasına destek olabilecek pek çok kurum, disiplin, araç geliştirmiş. Bu araçların sunduğu verileri, kimi zaman inanca, kimi zaman bilgiye, bilgiyi bilince çevirerek uygulamaya (yaşamaya) ve paylaşmaya çabalayarak ‘kendine’ bir anlam oluşturmaya, bir çeşit  yol bulmaya çalışmakta. Kuşkusuz insanlığın aldığı yol azımsanmayacak ölçüdedir. Ancak yolun gidilen her aşamasında önüne bir o kadar daha bilinmezlik, keşfedilecek alan çıkmakta. Üstelik bunca çeşitliliğin, çokluğun, ayrıntının, kafa karışıklığının arasında yolunu (anlamını) kaybetme riski de artmaktadır. Elbette tüm bu çaba her şeye rağmen saygıyı hak eden bir çabadır. Hemen her kültürde, düşünürler, bilgeler, bilim insanları, sanat insanları, düşünen, sorgulayan her birey ‘İNSAN’ın bu ‘kendini’ anlama çabasına kendi katkılarını sunmuştur.

Anlam Derinliği-Zenginliği‘ çalışmasının amacı da ortak, tek, mutlak bir anlam, değişmez bir yol sunmak değildir. İnsanın kendini anlama çabasına anlam zenginliği, çeşitliliği oluşturmak amacıyla mütevazı bir katkı niyeti olarak düşünülmelidir. Yazıya konu olan ‘anlama, anlamlandırma, anlamın derinine inme‘ çabasının yazıya dökülmüş notları olarak görmek uygun olacaktır.

KENDİNİ ARAYAN İNSAN

“Bu adem dedikleri
El ayakla baş değil.
Adem manaya derler
Suret ile kaş değil.”
Kaygusuz Abdal

Bilinen tarih içinde insan, yer yüzünde var olduğundan bu yana hem dünyayı, evreni (bir anlamda ‘gerçeği’) anlamak, bilmek, hem de kendini ve kendi gerçekliğini sorgulama, anlama ihtiyacı içinde oldu. Bu serüven hala devam etmekte. Gözledi; dünyayı, doğayı, olayları, olguları, aralarındaki ilişkiyi, etkileşimi, süreçleri gözledi. Önce ‘dışarıda’ olanı görmeye ve anlamaya çalıştı. Sorular sordu, ölçtü, tarttı, tespitlerde bulundu, sonuçlar çıkardı, yasaları, ilkeleri keşfetti, yorumladı. Bilgi ve bilinç düzeyi geliştikçe olanı anlama, tanımlama çabasına girişti. Kavramlar, semboller, sözcükler  geliştirdi. Kurumlar, disiplinler, idealler, ideolojiler oluşturdu. Bu sürecin kaçınılmaz, doğal sonucu olarak dikkati bir süre sonra kendine, ‘içeriye’ döndü. Belki de tüm var oluşun en önemli sorularından birini, ‘ben kimim’, ‘insan’ın anlamı nedir’ sorusunu sordu. Böylece insanın ‘kendini bulma, kendini bilme’ yolculuğu da başlamış oldu. Olanın kendisiyle olan ilişkisini, ‘olanın’ kendinde oluşturduğu anlamı, kendinin bütün içindeki yerini, anlamını çözmeye yöneldi. Biçimden içeriğe, somuttan soyuta, maddeden ‘mânâya’, kavramdan anlama ve görünenin ötesine giden bir ‘anlam’ yolu önüne açılmış oldu. Elbette kendini anlama yolculuğu sürecinde de kavramlar, semboller,  kurumlar, disiplinler, felsefe, inanç ve ideolojiler geliştirdi. İnsanlık, zaman zaman bu geliştirdiği araçları amaç haline veya kimlik haline getirerek yolunu uzatma ya da kaybetme riskini yaşasa da, her şeyi göze alarak yapılan bir arayıştı bu.

Levent KENTER

– Devam edecek  –