İnsanı en mutlu eden, sahip oldukları değil, yaşadığı anlarmış. Kim demişti, nereden duymuş ya da okumuştum hatırlamıyorum.

Yaşanan anlar?

Tek başına, dumanı üstünde bir fincan kahveyi yudumlayıp, önündeki kâğıda mutlu satırlar yazarken, ya da sevgilinle bir sonbahar öğleden sonra, yerdeki sararıp kurumuş yaprakları ezerek, atkestanelerinin altında sarmaş dolaş gezerken.

Sonbahar Yaprakları

Paylaşılan güzel anlar tamam da, ya tek başına yaşanan anlar?

Bazen kaçıp gitmek gerekir; yalnız kalıp, iç dünyandaki hesabı kapatmak için. Tatlı küçük dalgalı, türkuaz bir denizin kıyısında, birazdan gelecek ilk dalganın sileceği ayak izleri bırakmak, ya da ufuktan batan güneşin, kendinden vazgeçip, gitgide eriyerek suya karıştığı, yok olduğu andaki kızıl rengini kumda uzanıp seyretmek ve kaygılardan, korkulardan, umutsuzluktan uzaklaşıp, giderek kararan o engin mavilikte kaybolmak için. Böyle anlarda yalnız olmak gerekir. Aynı denizi, aynı günbatımında sevgilinle yan yana yaşamak da güzel elbette. Ama o an, bu anla aynı değil. O, içindeki hesapların kapandığı bir huzur ve erime anı değil; var olanın pekiştiği, aşkın, ben hala buradayım dediği bir an. Bu iki anı karşılaştırma, karıştırma! Bir gün birini yaşamak gerekir, bir başka gün diğerini.

Günbatımını İzle

Yalnız senin için özenle yapılmış patatesli böreği, o sevgi dolu yürekle karşılıklı oturup, sıcacık çayın eşliğinde yemenin de ayrı bir keyfi ve mutluluğu vardır muhakkak. Ama sabah erken sevgilinden önce uyandığında, o dünyalar güzelinin kim bilir hangi mutlu düşlerle gülümseyen dudağının köşesine kondurulan öpücüğün ya da tatlı bir sevişme sonrası onun göğsünde yatarken, bir yandan o “sevgili” kokusunu içine çekip, bir yandan, deli gibi atan yüreğin yavaş yavaş temposuna dönüşünü dinlemenin ve yanağına işleyen nemli sıcaklığın verdiği mutlulukla kıyaslanabilir mi bu?

Hala yatağa üçüncü sığabilen ve sabahın köründe koşup yanına uzanan yaramaza sarılıp, yanağına öpücükler kondurulan anlara ne demeli? Mutfakta birlikte hafta sonu kahvaltısını hazırlarken yapılan sohbetin, yerim dar fırsatıyla alınan küçük öpücüğün tadı, aynı kahvaltı masasına konan Çingen Salatası’ndan daha güzel değil mi?

Gecenin ışıklarını rengârenk yansıtan, küçük dalgalı bir başka denizin kıyısında, karanlıkta tam seçilmeyen bakışlarda bir parıltı, bir soru, bir hüzün, bir hayal, -şarkılarında aşkı anlatan adamın dediği gibi- “gizli bir sevgi” görmeye çalıştığın o an?

Gece ve Sandal

Daha önce hiç gitmediğin bir kenti keşfederken girdiğin her yeni mekânın ve o mekâna ruhunu veren yeni yüzlerin uyandırdığı merak dolu heyecanı anlamak ve anlatmak kolay. Ama her karışını ezbere bildiğini zannettiğin bir başka kentin en işlek merkezinde, daha önce dikkatini çekmemiş bir kapının ardına saklanmış, paha biçilmez “mücevherin” karşısında dilinin tutulduğu anı da yabana atma!

Umutların kaybolduğu, kalbinin hüzünle dolduğu, her şeyin bittiğini düşündüğün bir sırada, önemsendiğini, sevildiğini sana yeniden hatırlatan küçük bir merhaba’nın, nasılsın’ın, iyi ki varsın’ın, göğsünden taşan soluğu ağzına doldurduğu, seni soluksuz bıraktığı o an? Düşler Kraliçesi “Yaşam dediğin nedir ki? Bir kahkaha, bir hıçkırık, bir umut, bir bekleyiş.” diye yazmış. Sevgi dolu bir sarılışı umutla bekleyiş…

Melodi Arayışı

Piyano başında bir melodiyi ararken beline sarılan elin, omzuna yaslanan başın, seni küçük bir sandaldaymışçasına bir sağa, bir sola sallayan vücudun sahibinden gelen, melodiye eşlik eden perdesiz ses, dünyanın en güzel sesi olmalı! Olmuyorsa, o melodi hiç aranmamalı. Bir zamanlar seni düşlere taşıyan şarkıların şimdi pek hazzetmediğin bestecisinin bir melodisi eşliğinde dans ederken, ayağın yerden kesilmiyor, elindeki sıcacık eli, yüzüne çarpan güzelim saçları duyumsamak yerine, zihninde besteci ile kavga yaşıyorsan, o melodi ile dans etmemeli.

Anın güzelliğini, büyüsünü ıskalayacaksan neden yaşıyorsun; yalnızca, özenle hazırlanmış patatesli böreği günün birinde yiyebilmek için mi?

Patatesli Börek

Vuslata erememiş, yani sevdiğine kavuşamamış âşıkların derdi hep aynıymış. O da şimdi beni düşünüyor mu? Benim gibi özlüyor mu? Beni seviyor mu? Beni, benim onu sevdiğim kadar seviyor mu? Bunlar, âşığı hem ayakta tutan, hem de tüketen sorular deniyor. Kuşku, korku, kaygı ile birlikte, umut, coşku ve cesaret; işte sana aşk dedikleri. Mutsuz eden aşk olur mu? O aşk içerisinde tek başına yaşanan ya da paylaşılan anların hala mutluluk veriyor olması yetmez mi?

Çok uzaklarda tek başına olsan da,
Onunla uykuya dalıp, onunla uyanmak gibi…

Nedim Birol Yürüten, Greding
25-26.01.2016

 

4,9 dakikalık okuma 10 Ekim 2019

Yorum yazabilirsiniz

Yazar hakkında: Nedim Birol YÜRÜTEN

Nedim Birol YÜRÜTEN
KADININ FARKLI SESİ (Kitap Önerisi)
YAZMAK