Benim gönlüm sarhoştur, yıldızların altında (1)

Bukle Ünaldı adlı genç kızın, daha 17 yaşını doldurmadan yazdığı “Türkiye’de Genç Olmak” (2) kitabını hayranlıkla okudum. “Kalbim olan anneme, aklım olan babama ve yaratıcılığım olan ağabeyime” ithafıyla başlayan kitabının önsözünde Bukle şöyle demiş;

Peki bu bir avuç yaşamımda ne gördüm de bu kitabı yazmaya karar verdim? … Biz gençler, saf hayalleri olan, mükemmel dünyalarında mutlu mesut yaşayan, kendileri için harikalar diyarını nasıl yaratacaklarını en iyi bilen çocukların, kendilerini daha iyi ifade edebilen cinsiyiz. … Eğer dünyayı bir çocuğun saf düşünceleriyle, yetişkinlerin mantığı arasında döndürebiliyor olsaydık, bence bu muhteşem olurdu.

Beni vurduğu satırlar ise şöyle başlıyor;

Her gün insanların sebepsiz yere birbirine düştüğü (ve) 21.yüzyılda hala terörden öldüğü, para uğruna gıdalara katkı maddeleri katıldığı bir dünyadan bahsediyorsak, …

Bu cümleyi sen nasıl tamamlarsın? Orhan Gencebay gibi “Batsın Bu Dünya” (3) mı dersin? Bukle cümlesini, eminim gelecek için sana da büyük bir umut verecek şu sözcüklerle sürdürüyor;

… bence iyiye gidecek çok şey var demektir!

Yıldızların Altında…

Sevişmek ah ne hoştur, yıldızların altında…

Senin hissettiğinin, sahip olmadıklarını elde etme ya da sahip olduklarını elde tutma umudu olmadığını biliyorum. Pek çok kişi, umuttan bahsetmek için önce karanlığı deneyimlemek ya da karanlık olasılığını fark etmek gerektiğini düşünüyor. Nitekim Turgut Uyar (evet doğru bildin; Cemal Süreya ve Edip Cansever aşk ve umutla bekleyedursun, onlar gibi pek çok şaire ilham veren Tomris Uyar’la evleniveren o Turgut Uyar), uzaklardaki oğluna kavuşma umuduyla yola çıkan annenin, önce kendi annesiyle vedalaşması gibi, umudun hüzün anında duyumsanabileceğini düşünenlerden. Bak ne diyor; (4)

Herkesin bir umudu vardır.
Bir savaşı, bir kaybedişi,
Bir acısı, bir yalnızlığı
Bir hüznü…

Çünkü herkesin bir gideni vardır,
İçinden bir türlü uğurlayamadığı.

Son Yapraklar…

Yanmam; gönül yansa da, ecel beni alsa da,

Hüzün şart mı? Hep güzel şeylerin olacağına ve yaşadıklarının hep güzel olduğuna inanan adamın hissettiği de umut değil midir? Hayatın kendisine sunduğu hediyeleri gülümseyerek kabul eden ve aslında hiç bir şeye sahip olmadığını bilen bu adam için kaybetme olasılığı var mıdır? Yoksa safdil/kolayca aldatılan mı denir böylesine? Ben öyle düşünmüyorum! Yaşamının son bir ayını unutan Eylül’ün, içgüdülerini izleyerek Bozcaada’ya gidişini anlatan “bi küçük Eylül meselesi” (5) filminin muhteşem repliğini hatırla;

Bugün her şeyim var. Bugün herkes beni seviyor.

Ne umutlarla açılır fallar… Kuşun ağzından gelen müjdeler, uzak diyarlara harika geziler, atına atlayıp yola çıkan kısmetler, gözaydınları, piyangodan gelecek servetler, güzelim denizlerde nazlı nazlı seyreden tekneler… Fal bakmaya gerek yok aslında; bu dünyada güzel yürekli kadınlar ve erkekler var oldukça ve o güzel yürekli kadınlar ve erkekler gülümsedikçe umut da olacaktır. Hep söylediğim gibi; “Aşk varsa, umut da var…”

Fal…

Gözlerim kapansa da, yıldızların altında…

“Son Yaprak” (6) öyküsünü okumuş muydun? Sanırım İrlandalı kökenini vurgulamak için O. Henry takma adını kullanan William Sydney Porter adlı Amerikalı yazarın en ünlü ve belki de spritüel (ruhsal) paylaşımlara en fazla ilham vermiş eseridir. O. Henry sonu şaşırtıcı olan kısa öyküleriyle tanınıyor.

120 yıl önce yazılmış olmasına rağmen tazeliğini bugün de koruyan “Son Yaprak”, odasının penceresinden görünen sarmaşık tüm yapraklarını döktüğünde kendisinin de öleceğine inanan, gözü daldaki son yaprakta, kendisi hasta yatağında kışı geçiren bir genç kızın öyküsü. Doktorun, evdeki ilk muayene sonrasında genç kızın ev arkadaşıyla konuştuğu sahne, öykünün kalbi;

‘Kurtulması için onda bir olasılık var,’ dedi. ‘O da içinde yaşama isteği varsa. Doğrusunu istersen mezarcının tarafını tutan insanlar tıbbı komik duruma düşürüyor. Sizin arkadaşınız da kendini iyileşmeyeceğine inandırmış.’

Son yaprak direnir, genç kızı Bay Zatürre’den kurtarır. Aslında o yaprak, komşu yaşlı ressamın, gerçek son yaprağın düştüğü buz gibi gecede, hastalanmak pahasına gidip sarmaşığın ardındaki tuğla duvara çizdiği başyapıtıdır. İyi kalpli ihtiyar görevini tamamlamış, kendisi zatürreye teslim olmuş, ama giderayak, önünde nice baharlar olan gence yaşama isteği ve umut vermiştir.

Bu öykü nasıl okunmalı?

Bir yanı hüzünlü; göçüp giden iyi insanlar… Diğer yandan sevinçli; güzelliklere tanınan yaşama şansı…

Bir yanı umut kırıcı; yeni bir bahar için, feda edilen eskisi… Diğer yandan umut verici; fedakârlıkların sonuçsuz kalmayacağı…

Bir yanı çaresizlik; tıbbın sınırları… Diğer yanda mucizeler; hemen yanı başında…

Bir yanı karamsarlık; kaybetmek ne kolay! Diğer yandan mutluluk; küçük şeylerden…

Bir yandan “artık her şey bitti”;

Beklemekten yoruldum, düşünmekten yoruldum. Her şeyi bırakıp, o zavallı yorgun yapraklardan biri gibi, süzüle süzüle gitmek istiyorum.

Diğer yandan “her şey mümkün”;

Yıldızlar öyle parlak ve yakın duruyorlardı ki, insanın ayaklarının ucuna basıp onlara dokunmaya çalışması mantıksız bir davranış olarak karşılanmazdı.

Salıncak…

Mavi nurdan bir ırmak, gölgede bir salıncak,

Kimi anlarda nedensiz, o tek yaprakla birlikte uçup gitmek ister insan, ardında her şeyi bırakıp… Kimi zaman nedensiz, kanatlarının altına doldurduğu rüzgârla uçup havalanır, yıldızlarda dolanır…

Aslında sandığın kadar özgür değilsindir o anlarda. Bir duygu bedeninde umut içinde salınıp durursun. Şiirler o anlarda yazılır… Romantik aşk o anlarda var olur. Kıskançlık ve endişe seni bekleyen bin bir adadan yalnızca ikisidir. O adalar ki; kimisi ömür geçirmek isteyeceğin kadar güzeldir, kimisinde bir gün bile kalmak istemezsin, ama o adaların hepsi seni oyalar da oyalar… O duygu denizinde pupa yelken, bir oraya bir buraya gidip, gelirsin. Bir gün farkına varırsın ki senin yelkenini doldurup oradan oraya savuran hep küçücük şeylermiş…(7)

Küçük şeylerden umut derlemek, mutlu olabilmek güzel de, mutsuz olmak için küçük bahaneler bulmak da neyin nesi? Umutsuzluğa yer yok bu hayatta, harekete geç!. Ya, senin yaşlı ressamın yetişemeden son yaprak kopuverirse?

Kötülerle, kötülüklerle karşılaşmak, hayal kırıklıkları yaşamak, başarısız olup duvara toslamak dünyaya gelirken göze aldığımız şeylerdi aslında. Çünkü küçücük yüreğimize umut tohumlarını da doldurup geldik; hem kendimiz, hem de varlığımızdan mutluluk duyanlar için. “Yaşamın amacı nedir?” diye soranlara dönüp, “Umudu Büyütmek ve Paylaşmak” de. “Değer mi?” derlerse, “Evet” de, mutlu etmeye de, mutsuz etmeye de yeten “küçük şeylerden” bahset. Bülent Ortaçgil’in şarkısı ne güzel anlatır “Küçük Şeyler”i; (8)

Hep küçük şeyler, bizi usandıran.
Küçük şeyler, bizi utandıran.
Hep küçük şeyler, küçük şeyler bizi yarıştıran.
Küçük şeyler, bizi uzlaştıran.
Küçük şeyler, hepsi de küçücük şeyler;
Bizi yönlendiren, sevindiren, düşündüren…

Hep kısa anlar, mutluluklar;
Hayal görür uzun zamanlar.
Hep kısa anlar, kısa anlar karar verdiğimiz;
Sonra günler boyu, neden diye düşündüğümüz.
Kısa anlar, hepsi de kısacık anlar;
Bizi yönlendiren, sevindiren, düşündüren…

Hep büyük düşler, büyük düşler peşinde koştuğumuz.
Sonra nerdeyiz diye içinde kaybolduğumuz.
Hep büyük düşler, büyük düşler, elimle tutamadığım,
Hiç görmediğim, yaşamadığım.
Büyük düşler, hepsi de küçücük şeyler;
Bizi yönlendiren, sevindiren, düşündüren…

Hep küçük şeyler, bizi savaştıran.
Küçük şeyler, bizi barıştıran.
Hep küçük şeyler, küçük şeyler, seni sevdiğim,
Küçük şeyler, seni üzdüğüm.
Küçük şeyler hepsi de minicik şeyler;
Bizi yönlendiren, sevindiren, düşündüren…

Hediye…

Bir de ikimiz kalsak, yıldızların altında…

Aslında “Son Yaprak” O. Henry’nin, kulaktan kulağa, dilden dile dolaşırken değişime uğramış, giderek ünlenmiş kısa öykülerinden yalnızca biri. Sürpriz sonları dışında, öykülerdeki ortak duygu iyilik, saflık, sadelik, fedakârlık. Hepsinde aynı mesaj; “umudunu yitirme, güzellikler seni bekliyor”… “Müneccimlerin Hediyesi” (9) bu öykülerden beni en çok etkileyeni. Muhakkak duymuşsundur; birbirine hediye almaya paraları olmayan iki sevgilinin, birbirinden habersiz, sahip oldukları biricik hazinelerini feda edişini anlatır.

Eşinin “kahverengi renkli bir çağlayan gibi parlayarak ve dalgalanarak dizlerine kadar dökülen” saçlarının rengine çok yakışacak, taşlarla süslü bağa tarak seti için, büyükbabadan kalma altın saatini satan genç adamla, onun o köstekli saatine, eskimiş deri kayışı yerine bir platin zincir almak için güzelim saçlarını feda eden genç kadının öyküsü. Şimdi bu hediyelerin, artık bir işe yaramayacağı için değersiz olduğunu iddia edebilir misin? O. Henry öyküyü şöyle bitiriyor;

Burada size, evlerinin en büyük hazinelerini birbirleri için feda eden iki ahmak çocuğun basit hikâyesini anlattım, naçizane. Bugünlerin bilgelerine son olarak bir şey daha demem gerekirse, hediye verenler arasında bu ikisi bilgelerin bilgesidir. Onlar gibi hediye veren ve alan kişiler bilgelerin bilgesidirler. Dünyanın her yerinde böyle insanlar, insanların en bilgesidir. Onlar müneccimdir.

Sen de kendinde ya da etrafında deneyimledin mi hiç, küçücük bir şeyin hayatla son bağ olduğu böyle bir anı? Umuda ya da umutsuzluğa doğru savruldu mu yaprakların, küçücük bir rüzgârla? Öyleyse, Özdemir Asaf’ın “Umut Yaprakları”na kulak ver; (10)

Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgârlarında
Ardında savrulsunlar; unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular…
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.

Umut Yaprakları…

Buse günah değildir, yıldızların altında…

Nedim Birol Yürüten,
Ankara, 2016 – 2020

Alıntılar:

  1. Kulaksız, Hakan, “Yıldızların Altında Şarkısının Hikayesi”, Yordama.com, 2019 (Güfte: Ömer Bedrettin Uşaklı, Beste: Kaptanzâde Ali Rıza Bey) http://yordama.com/yildizlarin-altinda-sarkisinin-hikayesi/#1
  2. Ünaldı, Bukle, “Türkiye’de Genç Olmak”, Sokak Kitapları, 2016
  3. Gencebay, Orhan, “Batsın Bu Dünya”, Kervan Plakçılık, 1975
  4. Uyar, Turgut, “Herkesin Bir Umudu Vardır”, “Göğe Bakma Durağı”, Yapı Kredi Yayınları, 2008
  5. Deren, Kerem, “bi küçük Eylül meselesi”, 2014 (Başroller: Farah Zeynep Abdullah, Engin Akyürek)
  6. Henry, “Son Yaprak”, “Son Yaprak”, Cem Yayınevi, 2015
  7. Yürüten, Füsun, “Çakma Evrene Yanıtlar”, 2016
  8. Ortaçgil, Bülent, “Küçük Şeyler”, “2.Perde”, Piccatura, 1990
  9. Henry, “Müneccimlerin Hediyesi”, “Son Yaprak”, Cem Yayınevi, 2015 (“Yıldız Falcısı” anlamına gelen “Müneccim” sözcüğünün İngilizce metinde geçen “Magi” için doğru bir çeviri olmadığını düşündüm önce. O.Henry bilgelik ve armağan kavramlarını, Matta İncili’nde (2:1-12), İsa’ya armağan getiren “doğudan gelen yıldız falcısı bilgeler” için kullanılan ve Türkçe İncil’de “müneccim” olarak çevrilen bu sözcükle buluşturmuş.)
  10. Asaf, Özdemir, “Umut Yaprakları”, “Dokuza Kadar On”, Yapı Kredi Yayınları, 2019

 

Yorum yazabilirsiniz

Yazar hakkında: Nedim Birol YÜRÜTEN

Nedim Birol YÜRÜTEN
“İNSAN”a ve onun “GERÇEK İNSAN” olma yolculuğuna dair yol işaretleri
'HAYIR' DİYEBİLMEYİ ÖĞRENMEK