Hayatı Seyretmek mi ? Yoksa – Özlem KAYA – Nisan 2013

Bazı gazetelerin magazin bölümünde ‘Sadece seyirci kalmadınız’ diye bir bölüm var, bilenler bilir. Bu bölümde biz dizi seyircileri takip ettiğimiz dizilerde farkına vardığımız hataları paylaşırız. Ne düşündürücüdür bu bölüm ve bir ironiyi ne de güzel ortaya koyar. Dizilere sadece seyirci kalmayan bizlerin hayata sadece seyirci kaldığımızı vurur sanki yüzümüze. Hayatın içinde gerçek emellerin, gerçek hayallerin peşinde koşmaktansa başkalarının hayatlarını seyrederek, başkalarının hayallerini izleyerek geçirdiğimizi hatırlatır kıymetli vaktimizi.

Belki de sadece seyirci kalmak istemeyen; artık sesini duyurmak isteyen, ben de varım demek isteyen tarafımızı bu sınırlı alanda tatmin ediyoruz; ediyoruz ki akşam olup da yatağımıza yattığımızda birazcık da olsa rahat hissedelim kendimizi. Oysa içimiz biliyor yastığa başımızı koyup gözlerimizi kapatırken çevremizde olan ne çok şeye gözlerimizi yumduğumuzu.

Sapasağlam asfaltlar kırılmış, yenileri döşeniyor her gün yürüdüğüm yollarda. ‘Sadece seyirci kalmamalıyız’ diyorum yolda yürürken eşime. “Ne yapabiliriz ki biz, gariban iki kişiyiz işimizde gücümüzde”. Sonra domates almaya gidiyoruz eve. Akşama karnıyarık yapacağım. Yedim miydi mis gibi karnıyarığı akşamına hatırlamam olan biteni.

‘Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir oluyor git gide di mi kardeş ? Bu sadece kader olmasa gerek. Aman Canım, biz miyiz bu memleketin bekçisi. Hakimi var, polisi var, yargıcı var’. Çoluğum, çocuğum sağ, salim olsun da gerisi unuturum gözlerimi yumunca. Üstelik bu akşam benim dizide ezeli aşıklar evlenecekmiş deniyor.

Bizim orda birinin evi yanmış, çoluk çocuk perişan, damda yatıyorlarmış. ‘Ay ne yazık’ diyoruz çay içerken arkadaşlarla ‘Allah kimsenin başına vermesin kardeş’.  Şu benim eski dolabı gönderivereyim ben de. Gerisi mi? Gerisini nasıl olsa unuturum gözlerimi yumduğumda.

Ne yapabilirim ki ben? Etim ne budum ne? Kendi pişirdiğim aştan sorumlu değil miyim sadece? Gerisi mi? Vardır elbet düşünen birileri.

Ne kadar ki sorumluluğumuz, nereye kadar? Buna kim karar verir? Birinin bana demesi mi gerekir yoksa ben mi bilmeliyim sorumluluğumun sınırlarını. Bu nerde öğretilir? Anam mıydı bana anlatması gereken, yoksa öğretmenim mi?

Neyle sorumluyum? Bunu belirleyen nedir peki? Kendimizi neyle tanımlıyorsak ondan sorumlu hissediyoruz muhtemelen. Annelikse tek önceliğim, sadece çocuğumdan sorumluyumdur elbet; öğretmen kimliğimse yoğunlaştığım öğrencilerim olur sorumluluğum ama Eğitim Bakanı isem eğer, tüm öğrencilerden sorumlu hissederim kendimi ve eğer insan diye tanımlıyorsam kendimi sorumluluğum tüm insanlık olmalı elbet.

‘Sorumluluk zorunluluktur’ demişti öğretmenim bir seferinde. Zorunluluktan değil de sırf bu toplumun bir bireyi olduğum için, bana emek verenlere bir vefa ve her şeyden önce kendime saygı adına; var olabilmek için katma değer sağlamam gerekmez mi bu topluma; kendimi ifade etmem, kendi rengimi katmam gerekmez mi bu gökkuşağına? Değer verdiğimiz kadar, katkı verdiğimiz kadar, sorumluluk hissettiğimiz kadar insan değil miyiz?

Bir birey olarak elbet yumabilirim gözlerimi ama insan olan benin kalbi yummaz ki gözlerini…

2,9 dakikalık okuma 8 Mayıs 2013

Yorum yazabilirsiniz

Yazar hakkında: Özlem KAYA

Özlem KAYA
MOR SAÇLARI VARDI (Öykü Bahçesinden)
TEK BİR DAMLA