Uykusuzluğun Erdemi / Günlükten Bir Sayfa… – E.Berna KUTLUATA – Haziran 2013

Yıllar önceydi, bir sohbet sırasında konuşulanlar pek bir etkilemiş olmalı ki beni not almışım. Şöyle yazıyor defterde. “Tüm varlıkları kendinde bütünleyemeyenler için mutluluk, barış ve kardeşlik kavramı erişilmesi mümkün olmayan bir hayalden ibarettir.” İşte neredeyse 15 gündür uykusuz gezmemin sebebi bu sözdür.

“Tüm varlıkları”… Daha bütünleme kısmına gelemeden buraya takıldım. “Tüm varlıkları”… Hani şu bir selamı diğerine uymayan iş arkadaşımı ya da istediği gibi davranmadığımda canımı yakacak bir söz bulan can parçamı, her türlü adımda “önce ben, sonra benim gibiler” diyenleri, kendimi, kedileri, kuşları, ağaçları, ağaçları kesmeye kıyamadığı için iş makinesinin üstünden yere atlayan operatörü ve onu işten kovup koca makinenin üstüne çıkan ve ağaçları kendi deviren sahil yolu müteahhidini… Say say bitmez. Kediler, kuşlar, çiçekler ve ağaçlar ve hatta solucanlardan ibaret olsaydı liste hemen “bütünleme”ye geçebilirdim ama iş ana haber bültenlerine ve artık çeşit çeşit fikre/fitneye, eyleme, stratejiye, dönemece, üstü örtülü yeniliklere ve iki ara bir dere temcit tenceresi aramaya gelince “bütünleme”ye kaldım.Baktım baş etmek zor ve 10 yıl önce not aldığım cümlenin uygulamada ikinci kelimesine geçmek için ciddi efor sarf ediyorum, işi kolaylaştırmak için dedim ki kendime “Her seferinde aynı insanı gör. Gayret et! Ne kadar farklı düşünceleri olsa da, farklı yerlerde dursa da, uysa da uymasa da hep aynı kişinin konuştuğunu, çalıştığını, fikir ürettiğini var say” bir 24 saat bununla geçti.

Bizim evde yapılmak istenmeyen işler için hayali bir yardımcı/sorumlu vardır. Adı Aslıyok. Ne işi yapmak istemesek ona atardık eskiden. Odanı topla dese biri, Aslıyok toplasın olurdu cevap. Ara ara devam ediyor Aslıyok’un işleri. Kombide sorun var, servisi arasana… Aslıyok arasın. Bulaşıklar… Aslıyok’a söyle. Yemek… Aslıyok’a sor. Hep aynı kişiyi görmeye çalışınca adlandırmak için aklıma yine Aslıyok geldi. Mesela Aslıyok 2 saat içinde selam vermekten cayıp, ardından hasretle kucaklaşabiliyor, basın toplasında fırtına estirip peş peşe hem anlıyor algılıyor hem kızıp dağıtıyordu. Ben tam söylenmek kolay oldu, Aslıyok bildiğin deli diyordum ki işte o zaman Aslıyok’un aslında gerçek olduğunu anladım. Bingo!

Tüm bilgiler yoğun bakımda, bizler onlara hayatın içinde varlık kazandırırsak canlanıyorlar. 24 saatin sonunda, sabaha karşı 03.30’da aydım. Aslıyok’un bir hali de bendim, alınan, kızan, destekleyen, gören… bir hali. O sesine dayanamadığımın ardındakini gördüm. Sabahın bir vakti içten içe söylenerek onunla mücadele etmeyi bıraktım.

Kelimelere dökmek zor… Nasıl anlatsam diye düşünürken, bir ağırlık çöktü, sersemlemişim, elimi yandaki küçük masaya atmışım. Küçük mavi bir kitap elime yapıştı. (Gerçekten yapıştı çünkü onu oraya koymadan önce kiraz yemiştik haliyle, tatlanmış.) “Yeni bin yılda tüm toplumların gündemi aydınlanma olmalıdır. Doğu ile batı kültürünün sentezi yapılarak, bütünlüğe ve barışa gidilmelidir.”

Sesine dayanamadığım da dahil tüm Aslıyok’lar “gündem”in kayıtsız şartsız “sentez, bütünlük ve barış” olması için vardı. Rehavete düşüldüğünde “gündem”in “barış”tan uzaklaşacak olması ihtimali tüm Aslıyok’lara rol dağıtımı yapıyor.

Yani neymiş, olgunlaşma bireysel olsa da aydınlanma tuhaf bir biçimde bütünsel. Olgunlaşmak için kendi hikayelerimize bakmak gerekebilir ama aydınlanma dönemleri senden, benden, cümlemizden azade. Tabi cümledeki yeni bin yılın bizim bin yılımız olduğundan hareketle…

Şu sıralar “Tüm varlıkları kendinde bütünleyemeyenler için mutluluk, barış ve kardeşlik kavramı erişilmesi mümkün olmayan bir hayalden ibarettir.” Sözünde başka yere takıldım. O kadar yol dolandık, varlıkları kendimizde bütünledik, “barış ve kardeşliğe” ancak kavram olarak erişebiliyoruz. Daha bunun yaşanması var, yazılması var, gözlemlenmesi var, keyfinin sürülmesi, tadının çıkarılması var…

Hayat, kat kat keşif ve kat kat mucize…